İçeriğe geç

Kuranda gök ne demek ?

Kur’an’da Gök Ne Demek? – Varlığın Ufku Üzerine Felsefi Bir Deneme

Giriş: Filozofun Bakışıyla Göğe Doğru

Bir filozof için gökyüzü, yalnızca başımızın üzerindeki mavi boşluk değildir; o, düşüncenin sınırıdır. İnsan, göğe baktığında hem kendi küçüklüğünü hem de varoluşun büyüklüğünü hisseder. Kur’an’da “gök” (Arapça: semâ) kavramı da bu iki duyguyu aynı anda taşır: hem yaratılışın düzenini hem de bilginin sınırlarını hatırlatır.

Kur’an, göğü bir mekân değil, bir anlam ufku olarak anlatır. “Gökleri ve yeri yaratan” (En’am 6/1) ifadesi, evrenin metafizik boyutunu açar; insanın bilgi, etik ve varlık üzerine düşünme biçimlerine yön verir. Bu yazıda “gök” kavramını üç felsefi düzlemde – epistemolojik, etik ve ontolojik – ele alarak, hem kutsal metnin derinliğini hem de insan düşüncesinin sınırlarını tartışacağız.

Epistemolojik Perspektif: Bilginin Sınırında Bir Gökyüzü

Epistemoloji, yani bilginin doğasını inceleyen felsefe alanı, “gök” kavramını insanın bilme biçimleriyle ilişkilendirir. Kur’an’da gök, yalnızca gözle görülen fiziksel bir yapı değildir; aynı zamanda bilginin sembolüdür. Göklerin katman katman yaratıldığına dair ayetler (Mülk 67/3), bilginin de katmanlı olduğunu ima eder.

İnsanın göğe bakması, bilmek için bakmasıdır. Bu, antik Yunan felsefesindeki “theoria” yani seyrederek anlama kavramıyla benzeşir. Kur’an, insanı “düşünmeye” ve “bakmaya” çağırır: “Göklere bakmazlar mı? Onlar nasıl yükseltilmiştir?” (Gaşiye 88/18).

Bu ayet, bilginin gözlemle başladığını ama orada bitmediğini söyler. Modern epistemolojide olduğu gibi, Kur’an’da da bilgi yalnızca deneysel değil; metafizik bir sezgiyle de tamamlanır. Göğe bakmak, hem duyuların hem de aklın ötesine geçmeyi öğrenmektir.

Felsefi açıdan gök, insanın bilmediğini fark ettiği andır. Çünkü ne kadar çok bakarsak, o kadar azını anladığımızı hissederiz. Bu da epistemolojik tevazunun başlangıcıdır.

Etik Perspektif: Gök ve Sorumluluk Arasındaki Bağ

Kur’an’daki gök teması yalnızca bilme çağrısı değildir; aynı zamanda bir ahlakî sorumluluk hatırlatmasıdır. Gök, Tanrı’nın kudretinin simgesi olarak insana sınırlarını öğretir. “O, göğü yükseltti ve mizanı koydu.” (Rahman 55/7) ifadesi, evrende olduğu gibi insan yaşamında da bir denge ilkesinin var olduğunu belirtir.

Etik anlamda gök, adaletin metaforudur. Tıpkı yıldızların düzeni gibi, insan davranışları da bir ölçüye bağlı olmalıdır. Kur’an’ın bu vurgusu, Immanuel Kant’ın “ahlak yasası gökteki yıldızlar kadar yücedir” sözünü hatırlatır. Her iki düşünce de ahlakın kozmik bir düzenle ilişkili olduğunu söyler.

Bu bağlamda “gök”, insanın eylemlerini yargılayan bir bakış gibi düşünülebilir. Bir anlamda, gökyüzü bizi izler. Bu, gözetleyen bir Tanrı korkusundan ziyade, sorumluluğun metafizik farkındalığıdır. Göğe bakmak, sadece hayranlık değil, aynı zamanda sorumluluk hissetmektir.

Ontolojik Perspektif: Gök ve Varlığın Katmanları

Ontoloji, yani varlığın yapısını sorgulayan felsefe dalı, Kur’an’daki “gök” kavramında derin bir yansıma bulur. Kur’an, “yedi kat gök”ten bahseder (Nuh 71/15). Bu katmanlar, sadece kozmolojik bir düzeni değil, varoluşun çok katmanlı doğasını da temsil eder.

Her “kat”, farklı bir bilinç düzeyine, farklı bir gerçeklik alanına işaret eder. İslam düşünürleri, özellikle İbn Sina ve Farabi, gök katlarını varlık mertebeleriyle ilişkilendirmiştir: maddenin yoğun olduğu aşağı katlardan, saf aklın bulunduğu üst katlara doğru bir yükseliş.

Bu açıdan “gök”, insanın ruhsal yolculuğunun da simgesidir. Ontolojik olarak insan, “yeryüzü”nde yaşar ama “göğe” yönelir. Bu yöneliş, varoluşun anlamını aramanın hareketidir. Heidegger’in “varlık göğe bakar” sözü, Kur’an’daki bu yönelimi evrensel bir felsefi dile dönüştürür.

Gök: İnsan ve Tanrı Arasındaki Metaforik Köprü

Kur’an’da gök, yaratıcıyla yaratılan arasındaki metafizik köprüdür. Bu köprü, dua ve düşünce aracılığıyla kurulur. “Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkan 25/77) ayeti, insanın göğe yönelmesinin varlıkla iletişim biçimi olduğunu anlatır.

Bu yüzden “gök” sadece yukarıda olan değil, içimizde yankılanan bir kavramdır. Göğe bakmak, kendi iç derinliğimize inmektir. Felsefi olarak bu, hem aşkınlığı hem de içkinliği aynı anda yaşamaktır.

Sonuç: Gök, Bilginin, Ahlakın ve Varlığın Aynası

Kur’an’da gök, bir kelimeden çok daha fazlasıdır. O, bilginin sınırını, ahlakın ölçüsünü ve varlığın derinliğini anlatır. Epistemolojik olarak bilmeye, etik olarak dengeye, ontolojik olarak anlam arayışına davet eder.

Gök, insanın iç ve dış dünyasında yankılanan bir aynadır. Bu nedenle, göğe bakmak yalnızca bir doğa eylemi değil, bir düşünme biçimidir.

Peki siz, göğe baktığınızda ne görüyorsunuz?

Bir sonsuzluk mu, yoksa kendi varlığınızın yankısını mı?

Belki de her ikisini… çünkü gök, hem Tanrı’nın sessizliği hem insanın sorusudur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
elexbet yeni adresiprop money